ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

 

 

 

 

 

      KOPYALAR ve ASILLAR

      Vücuda yapılan dövmeleri sevmem. Gerekçesi falan yok bunun, yalnızca sevmem. Doğala müdahaleyi sevmediğimden olabilir ama illa da bir gerekçesi falan olması da gerekmiyor. Yalnızca sevmem. Hoş görürüm ama sevmem.

      Sözü nereye getireceğim belli ya. İşte bodoslamadan giriyorum. Erdoğan yine dayanamadı, yaşam biçimine karıştı. Bir futbolcunun dövmesini eleştirdi. Yetmedi, çalıştırıcısını da tahrik etti.

      Tut dilini be adam. Bir kez olsun denetle şu egonu. Hayır. Ne dilini tutabilir, ne de egosunu. İlla ki o üstün zekası ve dünya görüşü ile her şeye karışacak. Her şeyi o düzenleyecek. Her şey onun istediği gibi olacak.
Bu durumun tıp dilindeki adını bilmiyorum. Biraz karıştırsam bulur yazarım ama neden ukalalık yapayım ki? İlla ki Latincesini mi yazmam gerekiyor? Haaa, aklıma gelmişken; kendini Müslüman uleması görenlerin, Türkçe açıklama yapmadan önce Arapça alıntıyı söylemesi ukalalığının aynı olmaz mı?

      Ukalalık Erdoğan’a kalsın diyeceğim ama o ne söylediğinin, ne de yaptığının farkında. Acıyorum desem yalan olacak. Acıyorum ama ona değil, alanlarda onun egosunu kabartanlara. (Doğrusu, kitleleri etkilemesini takdir etmeli.)

      On Ağustosta Cumhurbaşkanlığı – yoksa başkanlık mı desem- seçimi var ya.  Ortalık söz kalabalığından geçilmiyor. Kafa karıştırıcı söylemler yayıldıkça yayılıyor. Yalın ve net bir bakış gerekli ama neredeee?
Önce şu Ekmelettin Beyden başlayalım. Aday gösteriliş biçimi bile antidemokratik. İki genel başkan, parti yönetimlerinin bile bilgisi dışında açıklayıverdiler adaylarını. Doğrusu aday gösterme gerekçelerini hiç anlayamadım. Daha doğrusu böyle bir gerekçe bile duymadım.  Bugüne dek demokrasi savaşımında hiç yer almamış biri. Tek özelliği Erdoğan’la aynı kulvardan olması. Pekii, cahilliğime verin ama biri bana “aslı varken kopyası”na neden oy verilmesi gerektiğini açıklayabilir mi?

      Erdoğan, bildiğimiz Erdoğan. Kendini Olympos dağındaki Zeus sanan biri. Zeus bile onun kadar mukadder değil. Tuttuğu yolda doludizgin gidiyor. Yolun sonu nereye çıkar bilinmez.

      Burada acınası durumda olan kendini sosyal demokrat sananlar. Zülfü Livaneli’nin 2007’de yazdığı, Deniz Baykal’ın Erdoğan’ı başbakan yapmasına ilişkin yazıyı bir kez daha okumalılar. Dik duramayan, ana muhalefet olmayı yeterli gören, demokratları partiden uzaklaştırıp, MHP’lileri aday yapanların başarı şansı yoktur. İşte bu yüzdendir ki aslı varken, kopyasına kimse değer vermemekte, Anadolu’da MHP yükselirken, CHP giderek düşmektedir.

      12 Mart 1971’den sonra Ecevit dik durmuş, “bu darbe bana karşı” diyerek cunta emrinde hükümet kuran partisinin o zamanki başkanı İnönü’ye bayrak açmıştı.  İşte bu dik duruştur ki, CHP’yi yüzde 42’lere taşımıştı.

      Şimdi dönüp bakalım. Erdoğan karşısında aynı yapıdan Ekmelettin Bey’i aday gösteren CHP dik mi duruyor. Eğilip bükülen, yarın ne yapacağı bilinmeyen, güven vermeyen bir parti iktidara gelebilir mi?

      Biliyorum, şimdi bazıları “gün o gün değil” diyecekler. Hele bir Tayyip’in önünü keselim diyecekler. Aksine, “gün o gün.” Tam da dik durmanın, direnmenin günü. Bedel ödemek gerekiyorsa o bedeli ödemenin günü. Erdoğan’ın önü ancak böyle kesilir.

      Beyaz CHP’lilerin adını duyduğunda şeytan görmüşe döndükleri bir üçüncü aday daha var. Bedel ödeyenlerin, dik duranların adayı: Selahattin Demirtaş. Seçilemeyebilir, hatta ikinci tura bile kalamayabilir ama inanın ki asla kaybetmez. Cumhurbaşkanlığı seçiminin tek galibi Selahattin Demirtaş’ta simgelenen demokratlar olacaktır.

 

     

       

get code for tracking website