KARANLIKTA EL YORDAMI
Bir kör karanlığın içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Hükümet, her olayın yalnızca işine gelen yönünü gösterip yaldızlı algılar yaratmanın peşinde ama bu arada unuttuğu bir şey var; Gerçeğin er geç açığa çıkmak gibi bir huyu olduğu.
49 rehinenin kurtarılışında da aynı göz boyamayı görüyoruz. Erdoğan, ilk açıklamasında “operasyon” sözcüğünü kullanarak yaptı ilk göz boyamayı. Operasyon sözcüğünün oluşturacağı algının, “güce dayanan silahlı müdahale” olacağını biliyordu elbette. Sonra, “operasyonun çeşitleri vardır” diyerek yön değiştirse de toplumda isteği algıyı zaten oluşturmuştu.
Gerçeklerin neler olduğunu hala bilmiyoruz. Kim, nerede, neler vermiştir açıklanmıyor ama bu konuda tevatürler de ortalıkta dolaşıyor. IŞİD’a karşı devleti yönetenlerimizin yumuşak durumu ortada. Bu durum söylencelerden aklımıza takılan soruları sormamıza engel değil.
- Takas olmuş mudur?
- Rehineler karşılığı olarak;
A- 10 tank verilmiş midir?
B- Suriye’de Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplarca tutuklanmış 50 ışidli eş zamanlı olarak Işıd’e verilmiş midir?
C- Işıd’e trenlerle malzeme ve insan taşınmış mıdır?
- Işıd’ın elindeki petroller, Türkiye üzerinden (elbette resmi olmayan kişilerce) pazarlanarak bu acımasız terör örgütüne kaynak aktarılmış mıdır?
- Konsolosluk görevlilerimizi üç ay hiçbir haklı gerekçesi olmadan esir tutanlardan bunun hesabı sorulacak mıdır?
- Dünyanın gördüğü en acımasız çetelerden biriyle pazarlığa oturulmuş olmasının ülkenin itibarına zarar vermiş olabileceği hesaplanmış mıdır?
Soruları çoğaltmak mümkün. Yanıt almak ise olanaksız. Zaten meclisten geçirilen MİT yasası ile ülke biraz daha karanlıklar içerisine alınmadı mı? Şimdi uygulamaları başladı. Yapılanların kokuları ise kim bilir ne zaman çıkacak.
Gelelim Kobane’ye. IŞİD’e karşı neredeyse tek başına direnen tek güç Kobane’de de bir destan yazıyor desek yalan olmaz. Biz ne yapıyoruz. Sınırda Suriye muhaliflerine sağladığımız olanakların hiçbirini sağlamazken, Kobane’nin boşaltılmasına ve bölgenin IŞİD’in kontrolüne geçmesine neden olacak bir sınır politikası güdüyoruz. Eğer bu politika ile Kürt hareketinin gücünün ve itibarının azaltılması hedefleniyorsa, hem sonunda IŞİD’in başımıza saracağı çok büyük belaları görememe hastalığı, hem de barış konusunda içtenliksizlik var demektir.
Bu ülke kendi halklarıyla ve çevresindeki yakınlarıyla barışmak zorundadır. Bunun da bilinen tek yolu demokrasiden geçer. Kapalı ve karanlıkta iş yapmak, demokrasinin önüne set çekmektir. Hele hele dönemsel partisel çıkarlar için hareket etmek belki bir seçim daha kazandırır ama sonucunda bu ülke insanları bunun bedelini ağır ödemek zorunda kalırlar.
Türkiye bir ateş çemberinin içerisinde. Çevremizdeki bu ateşin bizi de yakmayacağını düşünerek, kısa dönemli ve ucuz çıkarsamalarla yarar sağlanacağını sanmak, ileride telafisi olanaksız zararlar açacaktır.
|