GÜNDEMİN KIYISINDAN
Uzun süredir CHP ile ilgili yazmadım. CHP’yi sürekli izlerim. Son günlerde içerindeki “ulusalcı” diye anılan sağcıların hayli rahatsız olduğunu, ayrılmalar ya da üyelikten çıkarmalarla “Sosyal demokrat”laşma eğilimine girmesini olumlamaktaydım.
Ama CHP, taktiksel hatalarını sürdürmekte inatçı. Benden eleştirmesi, yoksa yol göstermek gibi bir niyetim yok. İşte bir tanesi.
Murat Karayalçın CHP İstanbul il başkanlığına atandı. Ne diyeyim CHP’ye hayırlı olsun.
Karayalçın adı bana Çamlıhemşin’i anımsattı. Öncelikle Çamlıhemşin neresidir diye bakalım mı?
Çamlıhemşin Rize’nin bir ilçesi. Ünlü Ayder yaylası Çamlıhemşin sınırlarında. İşte bu Çamlıhemşin’de, 2009 yılı yerel seçimlerinde bir doğrudan demokrasi hareketi denedi. Mahalle komitelerinin kararıyla Belediye Başkanlığına Bağımsız sosyalist İdris Lütfü Melek aday gösterildi. Başkanın çalışabilmesi için meclis çoğunluğunun önemi vardı. Bunda da anlaşılarak meclis listesinin CHP adayları olarak gösterilmesi sağlandı. Sonuçta, AKP’lilerin “Rize’ye bir virüs bulaştı” diye tanımladığı durum oluştu. Bağımsız Başkan ve CHP listesinden aday gösterilenlerin çoğunluğunu oluşturan bir belediye meclisi. Artık Rize’de AKP’li olmayan bir belediye vardı.
2004 seçimlerinde mahalle komiteleri ve içlerinde CHP ilçe yönetiminin de bulunduğu halk meclisleri aynı yöntemin kullanılmasını kararlaştırdılar. Ne hikmetse, Rize’de AKP’li olmayan tek belediye CHP genel merkezince hoş karşılanmadı. Genel merkez zorlamasıyla CHP kendi belediye başkan adayıyla seçime girdi. Sonuç; AKP’ye hediye edilen bir ilçe belediyesi.
İşte bu seçim öncesi Karayalçın Çamlıhemşin’de çalıştı. AKP bürolarını dolaşıp başarı dileklerinde bulunduğunu, ekip arkadaşlarına alamayacağı oyları “kurumsal davranmayanlar”a değil, AKP’ye yönlendirmelerini tembihlediği söyledi Çamlıhemşinli arkadaşlarım.
Şimdi Karayalçın İstanbul İl Başkanı. Şişli’de kendini rezil edenlere neler der bilemem ama CHP’ye ve İstanbullulara da kendi alamayacakları oyların AKP’ye yönlendirilmesini önerebilir?
* * *
Halkların Demokratik Partisi (HDP) seçimlere parti olarak gireceklerini açıkladı. Bugüne kadar HDP hakkında demediklerini bırakmayanlarda bir telaş, bir telaş ki sormayın. HDP’nin yüzde on barajını aşamaması durumunda HDP’nin çıkarması olası 50 – 60 milletvekilinin AKP’ye gideceğinden hareket ediyorlar. Bu durumda da AKP’nin, anayasayı tek başına istediği gibi değiştirebileceğini görüyorlar. Hatta daha da ileri giderek “HDP’nin parti olarak seçime girmesinin, AKP’ye destek nedeniyle olduğu” söyleyebiliyorlar.
Bunlar kendilerini çok mu akıllı sanıyorlar, gerçekten de çok mu akıllılar bilemem. Bildiğim bu takımın Kürt demokratik mücadelesine ve onunla birlik oluşturan sol siyaset çevrelerine olan düşmanlıklarının tescilli olmasıdır.
Mecliste üç milletvekili olan partinin devlet yardımı alması kuralını neden ve ne zaman değiştirdikleri, yüzde yedi oy almış olma kuralını getirdikleri, bu değişiklik için AKP ile ortak hareket ettikleri unutulmadı.
Bugün karşı çıkıyor olsalar bile, ortamı varken Deniz Baykal’ın barajı nasıl canla başla savunduğunun unutulduğunu mu sanıyorlar?
Kendi kuyularından çıkamayanlar, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanırlar. Halka güvenmeyi bilmeyenler onları “koyun” görüp, aşağılarlar. Sonra da neden sandıktan bunlar çıkıyor diye şaşıp kalırlar.
Kimse merak etmesin. HDP, seçimlere parti olarak girecektir ve çok büyük olasılıkla da barajı aşacaktır. Aşamaması olasılığı elbette vardır ama bu zayıf olasılığın gerçekleşmesi durumunda ise HDP’nin yerine mecliste başka partilerin koltuklarının artması, meclisin meşruluğunu tartışmalı yapacaktır. HDP’nin olmadığı böylesi bir meclisin değil anayasa değiştirmek, temel konularda yasa bile çıkarması zor olacaktır. O meclisin yapabileceği tek şey seçim yasasını değiştirerek en kısa zamanda yeniden seçime gitmek olacaktır. |