KEŞKE BARIŞ YAKIN OLSA
Kürt sorununda barışın, ülke sorununda demokratikleşmeyi konuştuğumuz bu günlerde, ne yazık ki; bu barış ve demokratikleşmeye büyük katkılar sunabilecek birini yitirdik. Yaşar Kemal, varlığına çok gereksinim duyduğumuz bir zamanda ayrıldı dünyamızdan.
Edebiyatımızın -şiiri bir yana koyduğumuzda- bir daha yakınına bile yaklaşılmayan dev bir çınarıydı Yaşar Kemal. 1970’lerin başlarında ilk okuduğum kitabı, o ünlü İnce Memed’ti. Sonraları bir de fark ettim ki; benim İnce Memed’im Yaşar Kemal olmuştu. O, haksızlığa, adaletsizliğe başkaldırırken, barışı da koruyordu. O, barışın, adaletin İnce Memed’iydi.
Abdullah Öcalan’ın KCK’yi bu baharda silahsızlanmayı konuşmak üzere kongre toplamaya çağırması HDP ile Hükümet yetkililerin ortak toplantısıyla açıklandı. Ülkede birdenbire bir barış yeli estirildi. Sonunda savaş ortamı bitecek, analar ağlamayacaksa barışa kim karşı çıkabilir ki?
Oysa barış değildi konuşulan. Silahsızlanmayı tartışmaktı ve koşulları vardı? On madde vardı tartışılacak. Bu on maddenin içeriğinin toplamı olan ise demokrasiydi. Eğer demokrasi geliştirilmezse; ister Apo, ister KCK, ister tek yetkili cumhurbaşbakanımız kim çağırı yaparsa yapsın barış olanaksızdır. Daha da açık yazayım mı? Meclisteki Faşist Güvenlik Yasası en azından değiştirilmezse bu ülkede barış ancak bir düş olur.
Barış; yalnızca silahlı savaşın bitirilmesi değildir. Sokaklarında insanların özgürce dolaşabildiği, polisin canı çektiğinde uyduruk gerekçelerle gözaltı yapamadığı, dahası insanları öldüremediği, hesap vermek zorunda olduğu bir ortamdır. Bu da ancak demokrasiyle olasıdır. Tek bir kişinin kafasına estiğini yaptığı düzenlerde barışın kalıcı olacağını kimse düşünmesin. Bir kesim yada örgütle savaşı durdurursunuz ama antidemokratik ortam olduğu sürece başkaldırı başka boyutlarda sürer. Barış düş olur. Yani, barışın tarafı yalnızca Kürt halkı değildir. Barışın tarafı demokrasi isteyen tüm halktır. Yüzde doksan da oy alsanız antidemokratik yöntemleri, aldığınız oy aklamaz.
Şimdi top yine hükümette. –Siz Tayyip Erdoğan’da anlayın.- Yapacağı ilk iş meclis gündemindeki yasayı geri çekmek olmak zorundadır. Diğer konulara sıra daha sonra gelecektir. Kapıyı açacak anahtar meclisteki polis devleti yasasının geri çekilmesidir.
İkinci önemli koşul ise antidemokratik seçim yasasıdır. Köklü bir seçim ve siyasal partiler yasası için yeterli zaman yok ama yüzde on gibi görülmemiş bir barajın kaldırılabilmesi yetiştirilebilir.
Bu ön koşulları yerine getirmek, hükümetin “barış iradesi” için bir gösterge olacaktır. Yanlıştan dönmek, tükürdüğünü yalamak değildir, erdemdir.
****
Bu ülkenin sosyalistleri taaa en baştan buyana devletin yalanlarına alışkındır ve bu nedenle devlete güvenmezler. Sıradan insanlar ise son on yılda devlete olan güvenlerini yitirdiler.
Güven yitiminde en etkili olanlar seçim öncesi üretilen yalanlardır. İşte yalan olduğu kesinleştiği halde bazılarının söylemeyi inatla sürdürdüğü yalanlardan bir ikisi:
Gezi eyleminde caminin revire döndürülmesi üzerine: “Camide içki içtiler” yalanı.
Kozmik odaya girmek için uydurulan yalan: Bülent Arınç’a suikast yapılacak.
Ali İsmail Korkmaz için Vali açıklaması: Arkadaşları darp edip, polis yapmış gibi gösteriyorlar.
Hiç yaşanmamış bir Kabataş yalanı: “Benim başörtülü bacıma saldırdılar, üzerine idrarlarını yaptılar.”
Daha onlarca, hatta yüzlerce yalan sayılabilir. Özellikle seçim önceleri mağduriyet görüntüsü yaratmak için yalanlara sarılıyorlar.
****
Haziranda genel seçim var. İsteriz ki bu seçim olsun, dürüstçe yarışılsın. Seçim öncesi yalanlara baş vurulmasın. Benim, yalansız bir seçim olacağı yönünde hiç umudum yok. Umarım ve dilerim ki ben haksız çıkayım.
.
|