PANDORANIN KUTUSU
Eski bir Yunan efsanesidir Pandora’nın kutusu. Tanrılar tanrısı Zeus, ateşi tanrılardan çalıp insanlara veren Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a tanrısal güzellik ve zekaya sahip olan Pandora’yı eş olarak verir. Epimethus, kardeşi Promethus’un karşı olmasına aldırmadan Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora’ya evlilik hediyesi olarak çömlek benzeri bir kavanoz verir ama bu kavanozun asla açılmaması gerektiğini söyler. – Bir hata sonucu kavanoz yerine “kutu” olarak çevrilmiş ve öylece kalmıştır.-
Merakını yenemeyen Pandora, bir süre sonra kutuyu açar ve kutudaki kötülükler ortalığa saçılır. Kapak kapatıldığında ise içeride bir tek “Umut” kalmıştır. İnsanlığın tükenmeyen umudu.
Bu ülkede Pandora’nın Kutusu yıllar önce açılmış ve tüm kötülükler ortalığa saçılmıştı. İşte kavanozdaki o “umut”, tüm kötülüklere karşın, bu toplumun direnişini geliştirdi. Artık insanlığın umudu, yaşamı normale döndürmeye başladı.
Hegemonyanın sonu geliyor. Hegemonyaya karşı, umudun ilk büyük direnişi “GEZİ” oldu. Korkunun duvarlarını paramparça etti Gezi. Pandora’nın kutusundaki son kalan umudu yeşertti. Onca cana kıyılmasına, göz çıkarmaya, kafa kırmaya, kurşuna, copa, gaza ve içerisine ne olduğunu bilemediğimiz katkı eklenmiş basınçlı suyu fışkırtan tomalarına karşın korkunun egemenliğinin paramparça edilmesi sürüyor.
Onca baskıya karşın İstibdat yasası deliniyor. Yasanın birçok maddesi komisyona geri çekilmek zorunda bırakılıyor. Geçen maddeler yasalaşsa bile fiili olarak uygulanması çok zor olacağa benziyor.
İstanbul Üniversitesinde yıllardır yaşanan baskılara karşın, rektörlük seçimini solcu bir aday kazanıyor. Evet, biz biliyoruz ki bu solcu aday atanmayacak. Seçimi kazanan aday yerine, seçimi kaybeden biri, AKP’ye yakın olması nedeniyle YÖK tarafından Cumhurbaşkanlığına sunulacak, Erdoğan tarafından da atanacak ama olsun. Üniversite, korkunun duvarlarını parçaladı artık. Susmayacak.
İzmir valiliği, açık açık demokratik hakları yok edecek bir karar alıyor. Tepki hemen gelişiyor. İnsanlar valiliğin kararını tanımayacaklarını söz ve eylemleriyle gösteriyor. Valilik, bu antidemokratik kararından geri dönmek zorunda bırakılıyor. Korkunun duvarlarının yıkıldığının bir diğer göstergesi de bu oluyor.
Sağlık emekçileri yeni angaryalara karşı sokağa çıktılar. Egemen, bu sokağa çıkışı artık zorbalıkla engelleyemeyeceğini gördü. Daha eylemin gerçekleşmesinden önce nöbet ücretlerine yüzde elli zam yapmak zorunda kaldı. Korku duvarı bir kez daha yıkıldı.
Okullardaki yobazlığın da sonu gelecek. Kendi yaşam biçimine uymayanların her türden tecavüze uğramalarını isteyen sözde eğitimcilerin her sözü, her hareketi, karşısında veli ve öğrenci yığınları buluyor. Okullar da korkunun duvarlarını yıkıyor.
Esnafa gaz sıkan polislere tepki yine esnaftan geliyor. Esnaf da yıkıyor korkunun duvarlarını.
İşçiler; ahhhh derya içre olup, deryayı bilmeyen balıklar. İşte onlar da yavaş yavaş direnmeye başlıyorlar. Onlar da yıktığında korkunun duvarlarını, artık kimse duramaz halkın önünde. Uzak değil o günler.
Korku duvarı imalatçıları ise, Nazım Usta’nın Taranta Babu destanındaki gibi bağırıyorlar korkularından. İşte Ustanın yazdıkları:
Mussolini çok konuşuyor TARANTA – BABU!
tek başına
yapayalnız
karanlıklara
bırakılmış bir çocuk gibi
bağıra bağıra
kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
korkuyla yanarak
durup dinlenmeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA – BABU
çok korktuğu için
çok konuşuyor!
Korkunun duvarı yıkıldıkça, zorbalık geri püskürtülüyor. Siyaset ve hak arama mücadelelerinin önü açılıyor. Kazanımlar üzerinden umutlu olmanın yeni yolları ortaya çıkıyor.
|