Pazar sabahı kalktım. Pazartesi yayınlanması için seçim hükümeti, hükümette görev alma ya da almama konusunda yazımı yazmaya başladım.
Yazımı tam bitiriyordum ki televizyonda art arta ölüm haberleri okunmaya başlandı.
Gençler ölüyordu. Polis, asker ya da gerillaydılar ama fark etmezdi, gençler ölüyordu.
Kadınlar ölüyordu, silahsız kadınlar. Çocuklar ölüyordu; ekmek almaya giderken, polisten kaçarken, hatta evinin damında annesinin kucağında yatarken annesiyle birlikte ölüyordu.
*****
Bu durumda politik tahlil yazmak saçma geldi. E-postanın gönder tuşuna basamadım.
Yeni yazı da yazamadım. Ölüm nasıl yazılırdı? Zor geldi ölümü yazmak, yazamadım.
Zor geldi, çok zor geldi, ölümleri durduramamanın verdiği vicdan acısı, her ölümden sonra vicdanımın kanaması zor geldi, acı geldi.
“Ben ne yapabiliri ki?” kolaycılığına da sığınamazdım, bazıları gibi. Yapılacak bir şeyler mutlaka olmalıydı. Ne olduğunu bilmesem de olmalıydı. Akan kanın durmaması vicdanımı kanatıyorsa, yapacak bir şeyler de olmalıydı.
Oysa gazete yazı bekler. Bir gün gecikmeyle de olsa, içimden gelmeye gelmeye de olsa pazartesi sabahı bu ölümler karşısında önemini iyice yitirmiş bu yazıyı yazmaya çalışıyorum.
Yarın –siz bu yazıyı okuduğunuzda bugün- 1 Eylül. Dünya Barış günü. Biz ilan edilmemiş, kural tanımayan kör savaşın içinde çırpınarak karşılayacağız Barış Günü’nü.
Yukarıda bu savaşa karşı neler yapabilirim sorusunun bir yanıtı da “Dünya barış Günü” etkinliklerine katılmak olmalı sanırım.
Ben; bu yazıyı okuduğunuz gün İzmir’de, Gündoğdu alanında olacağım.
Ülkemin üzerine çöreklenmiş kan ve ölüme karşı olduğum için alanda olacağım.
Kimliğine bakmadan ölmeye ve öldürmeye karşı durmak alanda olacağım.
Bir arada ve demokratik bir özgürlük içinde, vicdanım kanamadan yaşamak için alanda olacağım.
Alanlardan yükselen sesin, orada toplanacak kalabalıklarla orantılı olacağını, halkın tepkisinin görülmezden gelinemeyeceğini bildiğim için alanda olacağım.
Bir barış mitingine katılmanın barışı hemen getirmeyeceğini ama barışa katkısının mutlak olduğunu bildiğim için alanda olacağım.
Vicdanı, korkusuna yenilmeyen insanlarla birlikte olacağımı bilerek alanda olacağım.
Ölümleri ve savaşı kutsamadığım için alanda olacağım.
Hiç kimse alana gelenlerin “korkusuz kahramanlar” olduğunu sanmasın. Bizlerin de insan olmaktan gelen korkularımız var. Hele hele iktidarın acımasızlığını bilmediğimiz hiç düşünülmesin. Tüm korkularımıza karşın; korkumuzu vicdanımıza sarıp gidiyoruz alanlara.
*****
Bugünkü sözümü daha çok oyun yazarı olarak bildiğimiz Cahit Atay’ın bir dörtlüğüyle bitiriyorum:
“Dışarda kavga var
Dövüşen haklı ile haksız,
Biziz yenilen kavgada
Evlerde kaldıkça yalnız”