“Türkler, Kürtler kardeştir.”
İlk bakışta çok masum ve kulağa hoş gelen bir slogan. Hele hele “yaşasın halkların kardeşliği” sloganından sonra çok da anlamlı görünüyor.
Oysa iki sloganın amaçladıkları çok farklı. “Halkların kardeşliği” genel anlamında geçerli bir barış sloganı iken, “Türk, Kürt kardeşliği” bambaşka amaçlara hizmet ediyor.
Kürt sorunu ne zaman gündemin ilk sıralarında yer alsa hemen “Türkler ve Kürtler kardeştir” diyenler ortalıkta cirit atmaya başlar. Bunun anlamı “Kardeşiz, Öyleyse susun, hak hukuk istemeyin” demektir.
Geçtiğimiz günlerde yapılan, “teröre hayır, kardeşliğe evet” mitinginin amacı da buydu.
Türkiye Odalar Birliği’nin öncülüğünde düzenlenen, katılım için yoğun çaba ve para harcandığı ama bunca emeğe karşın istenilen kalabalığın toplanamadığı mitingin amacı da buydu. Sonuçta havanda su dövüldü. Bir yasak savma mitingi olarak tarihin sayfalarına geçti.
Kimse Kürtlere “siz kardeşlik ister misiniz” diye sormuyor. Oysa Kürtler, bunun yanıtını çok net bir biçimde veriyor. Yanıt açık “Biz kardeşlik değil, eşit hakları olan yurttaşlık istiyoruz.”
Kürtlerle birlikte yaşamak istiyorsak sloganımız; “Teröre ve şiddete hayır, eşit haklı yurttaşlığı içeren gerçek bir demokrasiye evet” olmalı.
***
Medya üzerindeki yasal görünümlü ama evrensel hukukun tüm kurallarına aykırı baskılar giderek artıyor.
İnanın yazdığımız her sözcük için kırk kez yutkunuyor, düşünüyor ve nasıl yazılması konusuna sonra karar veriyoruz.
İşin gerçeği şu, kendi kendimize oto sansür uyguluyoruz.
Hiç kimsenin düşüncelerini doğrudan yazabildiğini sanmıyorum.
Peki, buna karşın nasıl yazabiliyoruz dersiniz?
Şunu iyi biliyoruz;
Bizler yazmadıkça baskılar daha da artacak. Yani yazmamak kurtuluş değil. Bilinmeli ki; baskılara direnerek gelecektir demokrasi. Teslim olarak değil.
Öldürülen kızını derin dondurucuda günlerce bekletmek zorunda kalan ya da koynunda öldürülen kızıyla yatan anaların yanında bizim aldığımız riskin sözü mü olur?
Her gün yavrularını kurban eden anaların ülkesinde, kurban bayramı kutlayabilmek için nasıl bir vicdan olmalı?
Kurban edilen hayvanların kanlarını yıkayan güz yağmurları, anaların vicdanında kanayan evlat kanlarını da yıkayabilir mi?
“Kandan kına yakılmaz” der bir atasözümüz. Peki, kandan kına yakılmaz da, kandan köşkler, saraylar kurulur mu?
Vicdanı olan herkesin ayağa kalması gereken bir ortamda bu sessizliği kim kıracak?
***
Demokrasi, demokrasi, demokrasi. Sen ne sihirli sözcüksün.