“Çocuklar ölüyor” diyenin cezalandırılması için soruşturma açılan, binin üstünde akademisyenin “barış isteği”nin suç ilan edildiği ülkede yazı yazmak cesaretin de üzerinde bir şey gerektiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, barış için akademisyenlerin imzaladığı “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye beklenmedik, inanılmaz ve demokrasilerde hiç kimsenin aklının ucundan bile geçirmemesi gereken bir tepki gösterdi. Bu yalnızca bir tepki olarak da kalmadı. Devletin polisi, savcısı ve yargıçlarını, üniversitelere kendi atadığı yöneticileri baskı kurmakla görevlendirdi.
Cumhurbaşkanının akademisyenlerle ilgili kullandığı sözcüklerin ise anlaşılırlığı yok. Cumhurbaşkanı, akademisyenleri “karanlık, zalimdir, alçak, sözde akademisyenler, aydın müsveddeleri, güruh” sözcükleriyle aşağılıyor.
Erdoğan’ın bu tanımlamalarına ne denebilir. Aydın olmanın en birinci koşulu; “dünyanın herhangi bir yerinde bir kişinin burnu kanıyorsa onun acısını içinde duyabilmektir. 155 profesörün de aralarında bulunduğu akademisyenler aydın değilse kim aydındır?
Aralarında dünyanın en ünlü düşünürleri olan Noam Chomsky, Immanuel Wallerstein, Etienne Balibar’ın da bulunduğu yüzün üzerinde bilim insanı bu bildiriye destek vermiştir.
Dünyanın hiçbir yerinde bu akademisyenlere söz söylenmesi kabul edilemez. Söylenirse, o sözü söyleyenden şüphelenilir.
Bizler, onlarca yıldır beyin göçünden şikâyet etmişizdir. Ülkemizin üreten beyinlerinin başka ülkelerde bulunmasından rahatsızlık duymuşuzdur. Bu böyledir ama dışarıya gitmiş ve gitmeye hazır düşün ve bilim insanlarımıza bırakalım iyi çalışma koşulları yaratmayı, değer bile vermemişiz.
Unutmayalım; dışarıya giden bilim insanlarımız, bir zamanlar Almanya’ya giden işçiler gibi dişlerine ve kaslarına bakılarak değil, beyinlerinin üretimine bakılarak alınmışlardır. |