BU SON YAZIM OLABİLİR
Cumhurbaşkanının emirleri doğrultusunda her tür muhalif düşünceyi “terör suçu” sayma girişimi sonuç vermeye başladı. Demokrasinin D’sinin bulunduğu ülkelerde asla kabul edilemeyecek tutuklamalar başladı.
Şimdi bir de yasaların bu değişime uydurulması girişimi dillendirilmeye başladı. Bu durumda muhalif yazı yazmaya kalkmak, gönüllü olarak hapishaneye girmekle eşdeğer olacak.
Bu yazı, Gerçek’e başlayan ve Gazetem İstanbul’la süren süreçteki 412. yazım. Bu 412 yazıda, şiddeti haklı görecek tek bir sözcük bile olmadığını söyleyebilirim. Hep şiddete karşı olduğumu, şiddetle oluşacak bir sistemin hiçbir zaman kalıcı olamayacağını yazdım. Tabi bu benim görüşüm. Örneğin “Gezi direnişi”ni hep önemsemiş, barışçıl ve sivil bir demokrasi direnişi olarak alkışlamışımdır. Şimdi, bu tür bir düşüncenin bile terör suçu sayılabileceği bir ortama giriyorsak ne yazacağız?
Yazma ölçütlerini devlet belirleyecekse, devletin ve yönetenlerin hataları eleştirilemeyecekse yazmanın bir anlamı kalabilir mi?
“Ya benden yanasın, ya teröristsin” anlayışı demokrasi ile bağdaşabilir mi?
İstenen ortam, askeri yönetim dönemlerini bile mumla aranır yapabilecek düşünceler içeriyor.
Söylenenler gerçekleştirilirse muhalif olan herkesi rahatlıkla “terörist” sayacak ortam hazırlanmış olacak.
İstenen yalnızca övgüler düzülmesi midir? Haydi, düzeceğimiz övgülerin başlıklarını sıralayalım öyleyse:
“Terör sona erince, demokraside tavan yaptık.”
“Asgari ücret o kadar artırıldı ki, asgari ücretli ailelerde çok et yemekten gut hastalığı görülüyor.”
“Emekliler, yapılan zamlardan sonra paralarını harcayacak yer bulamadıkları için bankalarda mevduat hesapları şişti. Yatırıma dönüşen bu paralar, ülkeyi daha da zenginleştiriyor.”
“Petrol fiyatlarının ücretlere göre düşük kalması sonucu artan trafik, yöneticilerimizin ileri görüşlülüğü sayesinde önceden yaptıkları geniş yeni yollar ve aldıkları önlemler nedeniyle sorun oluşturmadı.”
|