MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE
Sevgili Dostum,
Yıldıray'a gönderdiğin postanın bir kopyasını bana göndermişsin. Teşekkür ederim.
Kitapla ilgili verilen linklerden sayfalarına ulaştım. Kitap buram buram ırkçılık kokuyor. Anlayamadığım bir durum oluştu. Irkçılığın kaynağı "milliyetçilik = ulusalcılık" iken, kitaptaki kaba anlatımlara, "milliyetçilik" adına karşı mı çıkılıyor? Kusura bakılmasın ama bu kendini inkâr olur.
Bilindiği gibi "milliyetçilik" Burjuvazinin Feodalizme karşı savaşımında kullandığı bir silahtır. Amaç kitleleri kendi ardında toplayacak propaganda verisi oluşturmaktı. Bunu da başardı. Emperyalist çağda "milliyetçilik" ise yine burjuvazinin kitleleri kendi sorunlarından (EMEK SERMAYE ÇELİŞKİSİ) uzaklaştırmak üzere kullandığı bir silaha dönüştü.
Atatürk'ün "milliyetçiliği ilke olarak alması, milliyetçiliği masum kılmaz. İşçi sınıfının olmadığı bir ülkede verilen bir savaşımın da dayandığı bir felsefe olmak zorundaydı. Üstelik kendisi ve yandaşları da emekçi kökenden değillerdi. Yani tarihsel koşullar öyle denk geldiği için o zamanın içinde değerlendirilince çok saygı duyduğumuz "KURTULUŞ SAVAŞI" (yalnızca sıcak savaş anlamında değil, sıcak savaş sonrası oluşturulan dönüşümleri de kapsayacak anlamda) milliyetçiliği ön plana almak zorundaydı. Ama sonuçta bu, milliyetçiliği (ulusçuluğu) aklamaz.
Hele emperyalizme karşı milliyetçilik silahını kullanmak, namluyu kendine çevirmektir. Çünkü burjuvazinin milliyeti olmaz. O her zaman işbirlikçidir. Yeter ki ondan çıkarı olsun.
Dahası kendine "SOLCUYUM" diyen bir kimsenin milliyetçi olması akla da bilime de aykırıdır. Solculuk, kendini üretim ilişkileri içinde emek sermaye (artı değer) üzerinden tanımlamaktır. Kendini milliyetçilik üzerinden tanımlayan kişi için emekçi ile Sabancı ayrımı olmaz. Solcu olarak tanımlayan kişi için ise bu uzlaşmaz bir çelişkidir. Bir arada düşünülmesi bile olanaksızdır. (Burada palazlanan her burjuvanın, metropol emperyalist ülkelerdeki burjuvazi ile ilişkilerini geliştirdiğini ve bir tür ortaklık ilişkisi içine girdiğini de göz ardı etmemek gerekir.)
Küreselleşen Emperyalizm'le savaşım ancak ona karşı küresel bir karşı çıkış ile olanaklıdır. Doğaldır ki öncelikle solcu, kendi ülkesinde yaşayan emekçilerle ilk savaşımını verecektir. Ama başarı için dünyanın her yerindeki emek, küresel emperyalizm karşıtı güçlerle işbirliği yapacaktır.
Ülkemizde 12 Eylül sonrası aşındırılan ilk kavramlardan biri solculuk oldu. Sanki solculuk "anti şeriatçılık"'tır. Bu yanlıştan kurtulunmadığı sürece başarı olanaksızdır. Şeriatçılık, dünyada yöresel bir tehlikedir ve solcuların karşı koyması gereken bir olgudur ama bu solculuğun göstergesi değildir. Laiklik, özü itibariyle Fransız devrimiyle ortaya çıkmış bir burjuva ideolojisidir. Amacı ise kilise elindeki olanakları, burjuvazinin hizmetine vermekti. Laiklik, ne geçmişte, ne de günümüzde yalnızca solculara özgü bir ideoloji değildir. Dikkat edilirse sağcılar arasında da laik olanlar hayli fazladır. Solcuların ise olmazsa olmazıdır. Doğal olanı da budur. Ama Laiklik asla solcuları tanımlamaz. Solculuğun tek tanımı vardır "emekten yana olmak"
Kavram kargaşası yaşadığımız bir dönemde başını şişirdimse kusura bakma. Derin devletten yana tavır alan CHP'nin bile solcu olarak tanımlandığı bir ülkede yaşamak zor gerçekten.
Dostça kal.
Mayıs 2006